21 Mart 2014 Cuma

GÖKYÜZÜ VE GÜNEŞE DAİR

Aynı sofraya bağdaş kuruyorlar
Aynı halaya duruyorlar
Aynı havayı çekiyorlar ciğerlerine

Diyorlar ki;
Hayat nasıl da güzel
Nasıl da çekici ve ferah
Bir kadifeyi elimizde tutuyoruz
Bir karanfille gönlümüzü doyuruyoruz

Nasıl olsa öleceğiz ve
Gün gülecek,
Gideceğiz, diyerek
Yaşamadılar

Dediler ki;
Bir nehrin her an değişen damlası olacağız
Papatyaların yaprak taneleri
Tüm insanlara bir nefes
Mevsimin ayazında har olacağız,
Bilerek ve isteyerek

Ben de onları güneş kokan bedenlerinden kucaklıyorum
Getirdiniz gencecik güneşi
Kadife kokan ellerinizle
Sardınız bizi
Ufacık bedenlerinizdeki kocaman yüreklerinizle

Çocuklarımız gelecek yanınıza, sahip çıkın!
Büyüklerimiz gelecek yanınıza, sahip çıkın!
Size yollardan,
Size uzun alanlardan,
Size uzak diyarlardan selam getireceğim
Beni de alın aranıza

Gökyüzünden, bulutlardan düşeceksiniz bedenlerimize

Yeniden dövelim demiri
Yeniden aynı sofraya bağdaş kuralım, yeniden
Aynı halaya duralım, yeniden
Aynı havayı çekelim ciğerlerimize, yeniden

Bilerek ve isteyerek yapalım bunu
Yani,
Bir hınçla
Başıboş gezen bulutlar gibi
Toprağa dökülmüş genç fidanlar gibi
Nasıl sevdiysek birbirimizi
Bilerek ve isteyerek.

16 Şubat 2014 Pazar

TÜM ASIRLARIN BİRLİĞİ

Bir işçi nasıl bekliyorsa evine dönmeyi
Güneş, nasıl bekliyorsa seheri
Evsizler nasıl da bekliyor güneşi
Ve birileri, bir yerlerde, nasıl da bekliyorlar bir şeyleri

Biz de bekliyoruz herkesle
Eni sonu belli,
Güneşli bir günde
Ölmeyi

Sanki hiç beklememişiz gibi
Şaşırarak o gün gelince
Geri bakıp özleyeceğiz

Bir gün gelecek,
Öyle bir gemiye yerleşeceğiz
Kaptanı kimsenin tanımadığı,
Rotanın muallakta kaldığı
Sanki hiç denizi görmemiş gibi
Dalgalar birbirine çarpınca
Çıkan seste duygularımız karışacak

Keman çalan arkadaşlarımız
Hepsi yanımızda bulunuyor
Veda şarkıları, telli sazlar eşliğinde söyleniyor
İlk kere söyleniyor besbelli
Ahenk sarmalanıyor

Güneşin kızıllığı gökyüzünü devrime boyadı
Maviler arasında gözlerimiz
Raflarda gözlerimiz
Bir anlamlı,
Bir talihli çarkıfeleğin durağına girişini izliyoruz
Durak insanları harlanıyorlar
İlk kere kızıl ağaçlara tırmanıyoruz
İlk kere çiçek kokuyor kadınların gerdanı
Sanki hiç ezan işitmedik
Minareler soprano

Baş kırıntısı bu ölümün
Kurulsun unutulunca hemen bir barikat
İçinde sevdaya giden kapıların
Yuva bulduğu kuşların
Toprağın çiçek verdiği
Kelimelerin anlamını kaybetmediği sonsuz bir barikat
Bu tarafında geceleri uyuyan çocuklar
Bu tarafta savaşan çocuklar

Namlular ucu keskin kekik kokuları

Namludan fırlayan esmer toprak
İşte bu hasat mevsimi
İşte bu verimin eşitliği
Bizi bizden alan emeğin tek yüceliği

Serimiz fikir gecekondusudur
Bir oluruz yıkımlara karşı
Biri yıkılsa diğerine halk oluruz
Evet, bir halkın son raddesi olabiliriz
Tükenmez meskenimiz lime lime edilse de
Mahallemiz
Her hane içinde yeni doğan kardeşleriz

Belli ki böylece ölemeyiz
Fikir dediğin sığmaz tek maddeye
Bu sevda, bu tükenmez umutlar
Yetmeyecek sonsuz insanın yüreğine
Yetmeyecek

Her zaman bir fazlayız
Koğuş kapısını yumruklarken
Şehir meydanlarında haykırırken
Bir barikatı aşıp diğerine koşarken
Sallarken madenlerde kazmaları
Düşerken inşaat tepelerinden
Titrerken bir viranede
Kaptırırken bir makineye kolumuzu fabrikada
Bu esnada eve gidecek ekmeğin akibetini düşünürken
Grevimizi büyütürken
Tüm meydanlarında kurşuna dizilirken
İplere dizilirken dünyanın
Biz hiç ölmeyiz
Hep bir fazlayız

Tüm asırların birliği anlayacak kavgayı
Her biri, bir ötekine anlatacak bu sevdayı

Zira bir bilimi aşkla kucaklamışız
Zira bu felsefedir
Bir köylünün toprağına bırakmışız

Sen söyle bana
Ne anlam taşıyabilir ölüm
Şereften ve ahlaktan başka?

13 Şubat 2014 Perşembe

BU BİR

Bu gecede ışık tutuyorum karlı bir yokuşa
Çünkü kar yağacak bir gecenin kapısını çalıyoruz
Avuç açıp bekliyoruz
Polonyalı bir ihtiyar, 1943'te
Bizimkisi huzura ermek arzusu
-bir yanıyla yalnızlaşmamak
 yalnızlığa karşı durmak-

Bir kuruntuyu izliyorum, bütünüyle yerel
Bağlamadan çıkan ses ne ise
Çalgıcının iç yankısı da o minvaldedir
Biralara uzanamayız
Kesinlikle şarap arzuluyoruzdur

Sizinle bir ara şarap içelim
Sabaha dek

Ne zaman yüksek bir yerden düşsek
Arabesk mırıltı vardır kafamızda, bir çift
Ya yarimiz tutacaktır elimizden
-ki yarimiz arabesktir
 bizi berhudar edecektir-
Ya da bir çocuk
Kapaklayacaktır kendini yere, güçsüzlüğe deva

Üsküdar
İnsanı yücelten bir eskilik arayışımızın nihai durağı
Bir kanun taksimi olacaktır deniz kıyısında
Ya da bir oryantal fırlayacaktır
İçilen her hoş kahvenin buharında
Ve bir sigara dumanında
Bu nostalji elektrik olmazsa başlayacak,
Kibrit alevinde son bulmayacak

Bu bir şarap kadehi
Çılgın şehvete kucak açamıyor besbelli
Bu bir sevgi iğnesi
Henüz, oldu olacak kulak memesi kıvamında
Ne yanacak,
Ne kül olacak,
Henüz meçhul

Bir yarim var,
Henüz icat olunmamış pusulamda
Bir yarim var,
Arzusu kayıp, yarım kalmış pencereler altında
Ve aşık bilinmezliğe
Doyasıya